Bir iş için Ankara’daydım. Arada bir görüşebildiğim İstanbul’da oturan bir hatun vardı. Bana İstanbul’a uğramamı söyledi ancak işim icabı İzmir’e dönmek zorundaydım fakat çok ısrar ediyordu. Bende eğer arabasıyla gelip beni almayı düşünürse patronla konuşup iki gün izin ayarlamaya çalışacağımı söyledim. Hemen kabul ettiğinde şaşırmıştım ve bana dört saat sonra Ankara garajının önünden beni alacağını söyledi. İnanamadım ama gerçekti işte.
İstanbul yolundaydık ve hava çok soğuktu, arabayı benim kullanmamı istemişti. Tabii rahat da durmuyordu. Elleri benimkinin üzerinde, dudaklarda boynumda dolaşıyordu. Boluyu geçtiğimizde artık dayanamıyorum ver onu istiyorum diye söylenmeye başlamışken bende artık ağzına boşalmıştım bile.
Birazdan yol üzerinde bir karanlık üst geçit fark ettim. Arabayı geçitin altına çektim karanlıktı ama arabalar otoyolda hızla geçip ışıklarıyla arada bir tenimizi aydınlatıyordu. Artık kucağımdaydı ve eteğinin altından bütün ıslaklığına sürtünüyordum, külotunu elimle yarım açıp aradan parmaklarımla iyice sulandırdım. Artık dayanılmazdı ve üzerimizi çıkaramadan benimki sıcak kutusu üzerinde kayıyordu ve sonunda içindeydim sonuna kadar, direksiyona sırtı çarpsa da çıldırmıştık, üzerimde hopluyor dibine kadar zorluyordum.
Vıcık vıcık olmuştuk artık patlamak üzereydim ki hakim olduğu kaslarıyla benimkini sıkmaya başladı gel gel diye bağırırken ikimizde sarsılarak boşaldık. Buhar olmuş camları ellerimizle sildikten sonra yola devam etme zamanıydı ancak yine rahat durmuyorduk ve çılgınlıklar devam etti, tahmine edersiniz izinli iki güne daha neler sığdırdığımızı.